“İNSAN” OLABİLMEK


Koca dünya insan için bir ev olarak hazırlanmış… 

Dağlar onun emrinde, denizler onun ayağının altında, hava ona binek olmuş…

Arılar ona bal yapıyor, ipek böcekleri onu giydiriyor, koyunlar kuzular onu besliyor, kendileri çamur yiyen ağaçlar ellerini uzatmış en leziz meyveleri ona sunuyor, renk renk çiçekler onun için süslenmiş, kuşlar onun alemini şenlendiriyor. 

Ay lamba, güneş soba olmuş…

Yıldızlar her gece onun önünde resmi geçit yapıyor…


Kimdir o?

İnsan… 

Kâinat ağacının meyvesi…

Bu muhteşem varlıkların, bu güzel âlemlerin dikkatli bir seyircisi…

İnsan vücudunun elbette bir mimarı vardır. 

Bu muhteşem vücut Yaratansız olamayacağı gibi, Yaratıcının onu inşa etmesi de sebepsiz olamaz.  

Bu güneşe...

Aya, galaksilere askerler gibi manevra yaptıran…

Bu küçük insanı neden yaratmış?

Güneş gibi bir fırını, dünya gibi bir evi ve içindeki mahlukatı, niye onun emrine vermiş? 

Her biri milyonlarca sene yaşayan yıldızların yanında 50-60 sene içinde çürüyüp toprağa karışacak insan için bu kadar masrafa değer mi?

Bu kısacık ömrü bilinçsizce yaşayıp yiyip bitirecek ve sonunda toprak altında gübre halini alıp diğer mahlukatla eşit hale gelecek olduktan sonra, elbette insanın yaratılışının da hikmeti kalmaz, ona bu kadar izzet ve ikram etmenin de…

Fakat bu kocaman kâinatta süre gelen kanunlar, bu kadar büyük israfa ve hikmetsizliğe yer olmadığını göstermekte…

Öyleyse insanın yaratılışının mutlaka bir sebebi olmalı.

Ve insan taşıdığı akılla,

Bu sebebi bulmakla sorumludur…

İnsan bu dünyaya, gören gözüyle kâinat kitabını okumak ve düşünen beyniyle onun manasını anlamak için gönderilmiş…

Gözsüz bir akrep, ayaksız bir yılan, gözle görülemeyecek kadar küçük bir grip virüsü karşısında kendimizi müdafaa etmekten aciz olduğumuz halde, bütün bir dünya, içindekilerle birlikte bizim için yaratılmış…

Bizim sözümüz kendi vücudumuza ve bizden çok küçük ve zayıf şeylere bile geçmediği halde, bütün kâinata hükmü geçen yaratan, bütün ihtiyaçlarımızı vaktinden önce görüp tedbirini almış…

Ve bütün bu tedbirleriyle bize göstermek istiyor ki, insan ruhunun en büyük ihtiyacına cevap verende onun hazinesindedir.

Evet, insanın ihtiyacına cevap verebilecek, ancak o RABBİMDİR…

Bu kâinatı atomdan yarattığı gibi, yeni bir kâinatı da aynı kolaylıkla kurabilir…

İnsanı anne karnında iki hücreden modelsiz yarattığı gibi, onu ebedi bir alemde tekrar yaratabilir…

İhtiyacı veren, ihtiyacın karşılığını da vermektedir. 

Vermek istemeseydi, hiç şüphesiz “istemeyi” de vermezdi.

O halde vücudumuzun her parçasının ihtiyacını eksiksiz karşılayan bir hikmet ve rahmet sahibi, insan ruhuna ebedi bir hayat niye versin! 

Bu dünyada aziz bir misafir olarak RABBİMİZ tarafından ağırlanmakta olduğumuzu bilmek ve görmek ne güzel… 

Biz de RABBİMİZİN bizi layık gördüğü en üst ve en şerefli insan mertebesinde kalalım…

İnşaALLAH.





Yorumlar

  1. Bize verien değere layık olabilmek dileğiyle…

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel yazılmış bir makale. Elinize sağlık. İnsanoğlunun farketmekte zorlandığı gerçekleri çok iyi anlatıyor.

    YanıtlaSil
  3. İnsan olmayı hatırlatıyor..

    YanıtlaSil
  4. Amin inşaALLAH elinize sağlık

    YanıtlaSil
  5. Misafir ağırlamanın yöntemini nreden öğrenmeliyiz? Seni yaratan seni nasıl ağırladığına bak bulursun.

    YanıtlaSil
  6. Çok içten ve sıcak bir yazı..
    Keşke unutmasam insan neler, neler onun için yaratılmış.

    YanıtlaSil
  7. Aminnn.. Allah razı olsun ⚘

    YanıtlaSil
  8. Ne kadar kıymet biliyoruz bize verlenlerin gerçekten

    YanıtlaSil
  9. Bana bu kadar güzel bakana hiç teşekkür ettim mi…

    YanıtlaSil

Yorum Gönder